Ney’in İcadı

Ney’in tarihçesi bilgilerine girmeden önce, ney’in icadıyla ilgili olarak, Hz. Peygamber’in ilahi bir sırrı Hz. Ali’ye söyledikten sonra Hz. Ali’nin bu sırrın manevi ağırlığına dayanamayıp onu susuz bir kuyuya bağırdığı ve daha sonra bu kuyudan çıkan kamışlardan her rüzgar estiğinde bu sırrın etrafa yayıldığı yolunda bir menkıbe anlatılır. Musiki kaynaklarında sıkça tekrarlanan bu menkıbe için Ferîdüddin Attar’ın Mantıku’t-Tayr adlı eseri kaynak gösterilirse de burada sadece Hz. Ali’nin sırlarını söylediği bir kuyunun kanla dolduğu hikaye edilir, neyle ilgili herhangi bir ifadeye rastlanmaz.

Ney öteden beri Türk musikisinin ve özellikle tekke musikisinin vazgeçilmez sazı olmuştur. Neyde bulunan yedi adet deliğin tasavvuf düşüncesinde ‘yedi Esmâ’ olarak yorumlanması ve ney’in insan-ı kâmili temsil etmesinin yanında Mevlana Celâleddin-i Rûmi’nin, “Dinle ney’den…” ifadesiyle başlayan Mesnevi’sinin giriş kısmının ney’e ayrılması bilhassa Mevleviyye tarikatında ney’e farklı bir yer kazandırmış, bu sebeple ney bu tarikatta ‘nây-ı şerif’ diye anılmıştır. Mesnevi ilk 18 beytinde ney’den bahseder, sonraki 6 cildinde de bunu açıklar. Burada ney sembolü altından bir dünya görüşü ve bir medeniyet anlatılır. Neyzen olmakla bu dünya görüşünü öğrenmeye de talip olmak da ilişkilendirilmektedir.

Neyzen Kimdir? Semâzen Kime Denir?

Farsça’da ‘nâ’ veya ‘nây’ kamış anlamına gelmektedir ve bugün kullandığımız ‘ney’ kelimesi adını buradan almıştır. Ney üfleyene ‘nâyî’ (neyzen), neyzenler topluluğunun başına da semâyî (semâzen) denir. Ney üfleyen anlamına gelen neyzen kelimesinin kökleri ise Farsça’ya dayanmaktadır. Farsça çalan, icra eden anlamına gelen ‘zeden’ sözcüğü ek alarak ‘neyze’ ye dönüşmüş, zaman içerisinde de dilimize yerleşmiş olan ‘neyzen’ kelimesine evrilmiştir. Ney üfleyenler için Arapça’dan gelen ‘nâyî’ kelimesi de kullanılmaktadır.

Ney’in Tarihçesi

Ney’in tarihçesi araştırıldığında, bilinen en eski nefesli enstrümanlardan olduğu karşımıza çıkmaktadır. Kamıştan yapılmış müzik aletlerinin en eski örneklerine Mezopotamya’daki kazılarda rastlanmıştır. Sümerler yukarıdan aşağıya doğru üfleyerek çalınan kamış boruları ‘ka-gı’, ‘tigi’, ‘ni’, ‘na’ gibi kelimelerle ifade etmişlerdir. Dilli borulara Sümerce’de ‘nâ’ ismi verildiğine göre nây kelimesinin bu isimden geldiği söylenebilir. Anadolu’nun birçok yerinde kamı­şa ‘kargı’ denildiği göz önüne alındığında ‘ka-gı’ kelimesinin de ney’in yapıldığı kamış bitkisiyle olan benzerliğinden söz edilebilir. Eskiçağlardan bu yana Doğu’da kamıştan yapılan dilsiz sazlar için ney kelimesi kullanılagelmiştir. Uygurlar dönemine ait Turfan ve Hoço kazılarında bulunan bazı resimlerde dikey ve yatay tutuş şekilleriyle ney benzeri üflemeli çalgılar çalan insan figürlerine rastlanmıştır. Mısırlılar ve İbraniler’den kalan çeşitli kabartma ve oyma resimlerle fresklerde de ney benzeri bazı sazları görmek mümkündür. Ayrıca eski Mısır’da Nil nehri deltasında bolca rastlanan kamışın müzik aleti olarak kullanıldığı yine taş kabartmalarda görülmektedir.

Ney’i ilk defa Mezopotamya’da Sümerler kullanmıştır. Sümer toplumunda M.Ö. 5000 yıllarından itibaren kullanıldığı sanılan bu çalgıya ait elimizdeki en eski bulgu, M.Ö. 3000-2800 yıllarından kalan, bugün Amerika’da Philadelphia Üniversitesi Müzesi’nde sergilenen ney’dir. Çalgının o dönemlerde de dinsel törenlerde kullanıldığı sanılmaktadır.

Ney’in bir başka formu ise M.Ö. 1249’lu yıllarda Çin’de kullanılan çift borulu bir düdük şeklindedir. Günümüzde ise bu çalgı halen Türkistan dolaylarında kullanılmaktadır.

Musiki Tarihinde Ney

Musiki tarihinde ney kelimesinin geçtiği en eski kaynaklardan biri Ya’kub b. İshak el-Kindî’nin (ö. 252/866) Kitâbü’l-Muşavvitâti’l-veteriyye min zâti’l-veteri’lvahid ila zâti’l-veteri’l-aşreti’l-evtâr adlı risalesi olup burada ney, ‘nây-ı Rûmi ale’z-zıkk’ (Rum ülkesinde yaşayanların keseli neyi) adıyla kaydedilmiştir. Bu da ‘torbalı mizmar’ (gayda, tulum) ismiyle tanınan sazdır (mizmar, nefes borusu, ses organı anlamındadır). Tulumun ucundaki kamış kısmına da ney isminin verildiği kaynaklarda belirtilmektedir. Kavimler Göçü’nden çok eski zamanlardan kalan, Runik harflerin aslının henüz anlaşıldığı; Proto Türk Yazıtları zamanından kaldığı düşünülen kültür izleri gibi miras kalmış olan, çok az kültürel ögelerin devamı olarak ise, bugünkü Romanya’da nayu olarak adlandırılır.

İbn Sîna, Kitâbü’ş-Şifâ adlı eserinde Arapça’da kamıştan yapılmış aletlerin ortak adı olan ‘yerâa’ kelimesiyle içine nefes üflenerek çalınan ney sazından ve surnây çeşidinden söz etmektedir. Safiyyüddin el-Urmevî, er-Risâletü’ş-Şerefiyye‘sinde ney konusunda açıklayıcı bilgiler vermiştir. Urmevî, Farabî’nin, bir cismin diğerine vuruş şiddeti ne kadar kuvvetli ise sesin o kadar tiz, ne kadar zayıfsa sesin o kadar pes olacağı yönündeki görüşünü eleştirirken nefesli sazlar dışında tek tele yapılan vuruşun şiddetli yahut hafif olmasının tizliği veya pestliği etkilemediğini, fakat kamıştan yapılmış nefesli aletlerde deliklere kuvvetli veya hafif üfleyişle tiz veya pest seslerin elde edilebileceğini söyleyerek neydeki delikler arasındaki mesafe ile üflenen kısımla delikler arasındaki mesafenin uzun veya kısa olmasının ve kamıştaki iç boşluğun geniş veya dar olmasının pestlik yahut tizliğin sebebi olduğunu anlatmış, ayrıca kamıştan yapılan sekiz delikli bir sazdan bahsetmiştir.

Abdülkadir-i Merâgî, Makâsıdu’l-Elhân‘da nây adı altında şu nefesli aletleri sıralamaktadır: Nây, nây-ı balaban, nây-ı sefîd, nây-ı çâvur, zemr-i siyeh-nây, nây-ı hiyk, surnâ (surnây). Câmiu’l-Elhân‘da ise bu sazlar hakkında açıklayıcı bilgiler verir. Kırşehirli Nizameddin oğlu Yusuf Dede’nin Risale-i İlm-i Musiki adlı eserinde ney’in öğretiminden ve yapısından söz edilmiş, Seydî’nin el-Matla‘ında yine ney’in perde isimleri ve üflenişiyle ilgili bilgiler yer almıştır. Abdülbaki Nasır Dede’nin Tedkîk u Tahkîk adlı eserinde ses sistemi ney’in deliklerinden çıkan seslerle izah edilmiştir. Matbu Haşim Bey Mecmuası‘nda da ney’in şekli üzerinde deliklerinden çıkan seslerin isimleri olan perdeler kaydedilmiştir. Rauf Yekta Bey’in Türk Musikisi adlı eserinde ney hakkında verdiği bilgiler şu şekilde özetlenebilir: Ney bir kamış olmasına rağmen nefesli sazların en gelişmişidir. Ses rengi ve armoniklerinin zenginliği dikkat çekicidir. Nefes kuvveti ve dudak hareketleriyle her notanın beşlisi ve üst üste gelen iki sekizlisi elde edilebilir. Halbuki Batı flütlerinde aynı usulle ana sesin iki sekizlisi veya bir ara sesi meydana getirilebilir.

Eski Türklerde Ney

Eski Türkler tarafından da, askeri ve dinsel etkinliklerde ney’e benzeyen enstrümanların kullanıldığı, Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lugatü’t-Türk adlı eserinde yer almaktadır. Buna göre ney’in Sagu denilen, erler için düzenlenen, ölüm, erdem ve acıları anlatan törenlerde kullanıldığını aktarmıştır.

Mısırlı tarihçiler ise ney’in tarihçesini, ölümsüz yaşam için diriliş Tanrısı olarak bilinen Osiris’e dayandırırlar. Bu bölgede ney’in doğru tutularak üflenenine ‘Mam’, eğri tutularak üflenen formuna ise ‘Sebi’ adını vermişlerdir.

‘Ney Çalmak’ mı, ‘Ney Üflemek’ mi?

Bir müzik aleti için kullanılan çalmak yerine, ney için üflemek tabiri kullanılır. Burada üflemenin mecazi bir anlamı vardır. Kaynağını İslam’da Allah’ın insanı yaratırken insan ruhunu üflemiş olmasından alır. Bu mecazdan etkilenilmesini sağlayan bir unsur da; flüt çalarken “Tü”, yan flüt için “Fü” seslerinin ağızdan çıkması gibi ney üflenirken ağızdan “Hû” sesi çıkarılmasıdır. Hû, tasavvufta “O” demektir.

Ney’in tarihçesi içerisinde 13. yüzyıldan itibaren Anadolu Müslümanlığı kompozisyonu içerisinde İslam tasavvufunun simgesi haline geldiği görülmektedir. Ney’in bu coğrafyaya mâlolmasında büyük mutasavvıf Mevlana Celâleddin-i Rûmî’nin katkısı büyüktür. Kendisinden sonraki yüzyıllarda da birçok neyzen, ney kültürünün ve metodunun gelişmesine büyük katkı sağlamışlardır.

Türk musiki tarihinde pek çok neyzen yetişmiştir. Bunlar arasında Xlll. yüzyılda Kutbünnâyî Hamza Dede, XVIII. yüzyılda Kutbünnâyî Şeyh Osman Dede, lll. Selim, XIX. yüzyılda Abdülbaki Nasır Dede, Hamamizade İsmail Dede, Mehmed Said Dede, Derviş İsmail Şeydâ, Oksiyam, Hasîb Dede, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Yusuf Paşa, Üsküdarlı Salim Bey, Salih Dede, Efendi Veli Dede, Aziz Dede, Bolahenk Nuri Bey, Hüseyin Fahreddin Dede’nin isimleri anılabilir. Son devirde ise Giriftzen Asım Bey, Nurullah Kılıç, Rauf Yekta Bey, Mehmet Emin Dede (Yazıcı), Gavsi Baykara, Halil Dikmen, Neyzen Tevfik, Süleyman Erguner, Halil Can, Hayri Tümer, Ulvi Erguner, Aka Gündüz Kutbay, Doğan Ergin, Fuat Türkelman, Ahmet Yakupoğlu ve Niyazi Sayın zikredilebilir.

Kaynakça

  • İbn Sina. eş Şifa’ er-Riyaziyyat (3), s.143; Feridüddin Attar. Mantık al-Tayr (trc. Abdülbaki Gölpınarlı ), İstanbul 1962, 1, 38, 43; Safıyyüddin el-Urmevî. Risâletü ‘ş-Şerefiyye, TSMK, nr. A- 3460, vr. 3a-b; Yusuf b. Nizameddin Kırşehrî. Risale-i ilm-i Mûsiki, Milli Ktp., nr. 131/1, vr. 30a; Abdülkadir-i Merâgî, Makâsıdu’l-elhân (nşr. Taki Biniş), Tahran 1977, s.125;  a.mlf. Câmiu’l-elhân (nşr. Taki Biniş), Tahran 1987, s.207-208; Evliya Çelebi, Seyahatname, ll, 623-624; Seydî. El-Matla’, TSMK, lll. Ahmed, nr.3459, vr.36a; Abdülbâki Nasır Dede, Tedkîk u Tahkîk, Süleymaniye Ktp., Nâfiz Paşa, nr.1242, vr.6a -7b; Haşim Bey, Mûsiki Mecmuası , İstanbul 1280, s.74; H. G. Farmer. Studies in Oriental Musical lnstruments, London 1931 , s.57, 65-67; a.mlf. Turkish lnstruments of Music in the Seventeenth Century, Glasgow 1937, s.18-20; Francis W. Galpin, The Music of the Sumerians, Cambridge 1937, s.13-16; Nureddin Rüştü Büngül, “Ney”, Eski Eserler Ansiklopedisi, İstanbul 1939, s.179-180; Ahmet Muhtar Ataman. Musiki Tarihi, Ankara 1947, s.11, 19; Rauf Yekta, Türk Musikisi, s.90-92; Ayhan San, Geleneksel Türk Sanat Müziği Çalgıları, İzmir 1987, s.204-242; Ahmet Hakkı Turabi, el-Kindî’nin Musiki Risaleleri (yüksek lisans tezi, 1996), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s.155; D. Franke. Museum des lnstitutes für Geschichte der Arabisch-Islamischen Wissenschaften 1: Musikinstrumente, Frankfurt 2000, s.170-171; Süleyman Erguner. Ney: Metod, İstanbul 2002; İsmail Taşpınar. Duvarın Öteki Yüzü: Yahudi Kaynaklarına Göre Ahiret İnancı, İstanbul 2003, s.44; M. Ragıp Gazimihal, “Konya’da Musiki”, Milli Kültür Araştırmaları, sy.11, Ankara 1947, s.13; Lâika Karabey, “Ney Çeşitlerine Dair”, MM, sy.34 (1950). s19; a.mlf. Faydalı Bilgiler: Ney Nasıl Açılır?”, a.e., sy.37 (1951). s.25; a.mlf., “Musiki Tarihi Notlarından”, a.e., sy.67 (1953), s.211; H. Usbeck, “Türklerde Musiki Aletleri”, a.e., sy.255 (1970). s.27-28; Fuat Türkelman, “Türk Musikisi Sazları: Ney”, San’at ve Kültürde Kök, sy.3, İstanbul 1981, s.31; Derya Sencer. “Ney Açkısı Konusunda Deği­şik Görüşler”, MM, sy. 4 13 (1986). s. 14-15; Mehmet Nuri Uygun, “Türk Din Müsiklsi’nin Temel Sazlarından Ney ve Klasik Açkısı” , MÜİFD, sy.27 (2004), s.41-65; Pakalın ll, 518, 689; Haydar Sanal. “Ahenk (Musiki)”, DİA, 1, 517-521; Claudia Ott. “Nay”, Ef2 Suppl. (ing.). s. 667-668.