Değerli sanat dostlarım;

Sanat bir tahayyül işidir. Tahayyül, sınırları olmayan oldukça geniş bir okyanus olduğuna göre sanatçının hayal gücünün sınırsıza yakın olması beklenir. Bu hayal

 dünyasına sahip bir kişinin normal insanlardan farklı hareket etmesi, yani sıradışı olması, bunu sanat çizgisine aktarması ve gerekirse toplumun önünde ve toplumu sürükleyici bir misyona sahip olması gayet doğal ve beklenen bir durumdur. Bundan dolayı sanatçı belli toplumsal normların içerisinde yetişmiş olsa dahi çoğu kere sınırları zorlayıcı bir duruş içerisinde bulunması muhtemel bir kişiliktir.

Sanat eserlerinin kompozisyonu bize bir fikir verse dahi, nihayetlendiği nokta ya da bir başka deyimle final bölümünde anlaşılması ya da algılanması gereken tek bir sonuç içermez. Bunu kuantumsal bir etki gibi düşünebilirsiniz. Herhangi bir romanın ya da resmin yahut musiki eserinin her kişide farklı bir etki uyandırabileceği gibi, bazen aynı kişinin birden çok etki ve tahayyül ile etkilenmiş olması da şaşırtıcı olmasa gerek. Bir çoğumuz bir romanı bir kaç kez okuduğumuzda, farklı çıkarımlar elde edebiliriz. Burada sanatçının ya da edibin hayal dünyası ile durduğu nokta ile bizim durduğumuz nokta arasında farklılıklar ya da kesişen perspektifler söz konusu olabilir. Bu Cenab-ı Hakk’ın bütün canlı/cansız varlıkları ‘Halk’ edişinin mükemmelliği içerisindeki doğal fraktalizm ya da doğal harmonik olarak düşünülebilir. Nasıl ki renkler, musiki notaları bir harmoni bir cümbüş oluşturuyorsa, kişilerin farklı düşünmeleri, farklı görmeleri ya da farklı hissetmeleri de bu nevi bir harmoni ya da cümbüş oluşturmaz mı?

Yaratılış Harmonisi

İnsan doğası gereği güzel olana taliptir. Kodları böyle yazılmıştır. Resmin kötüsü olmaz, kötü çizilmiş olanı olur. Musikinin kötüsü olmaz, kötü icra edileni olur. Bunu diğer disiplinlere de uygulayabiliriz.  Farklılıkların birbirini besleyen birer fraktal etki olduğunu fark etmenin zamanı diye düşünmekteyiz.

Kültürleri etkileyen, kendi içselleştirdiği olguların ya da kavramların inkişafıdır. Bunu bir damak tadı gibi de düşünebiliriz. Bize müthiş lezzetli gelen acı ve baharatlı bir yemeğin bir başka bölge insanı tarafından hiç tercih edilmemesi gibi.

Sanat coğrafyadan, iklimden ve ırklardan etkilenir. Sıcak iklimlerin insanı ile soğuk iklimlerin insanların yaşam ve algı biçimleri farklıdır. Yağmur çok alan ya da engebeli coğrafyada yaşayan insanların hayat biçimleri ve ritimleri farklıdır. Bu resimden tiyatroya , musikiden mizaha kadar her türlü sanat üretimini etkileyecek ve farklılaştıracaktır. Örneğin, İç Anadolu’da icra edilen bozlak tarzı dediğimiz uzun havası bol musiki üretimine kıyasla Karadeniz bölgesindeki toplumun ürettiği hareketli müziklerin birbirlerine kıyasla çok farklı olmaları gibi.

Toplumsal Gelişmelerin Işığında Sanat

Toplumların gelişmişlik ve teknolojik atılımları da sanatı etkileyen önemli faktörlerdir. Batılı ülkelerin sanayi devrimini yakalamaları ile başlayan şehirli ya da kentli sanat her türlü alana etki etmiştir. Musikideki makamsal etki ya da mikro tonlar atılmış, yerine daha basit tampereman sistem  getirilmiştir. Teknolojik müzikler ya da teknolojik çizimlerin var ettiği mimarinin farklılıkları doğu kültürlerine kıyasladığımızda açıkça ortaya çıkmaktadır.

Bazı güzel olan sanatlar başka kültürlerden alınıp, kendi kültürünüze adapte edilebilir. Örneğin, kubbe mimarisi Türk Medeniyeti’nde Osmanlı’dan önce pek yaygın değil iken, İstanbul’un fethi ile birlikte Ayasofya gibi muhteşem yapılardan esinlenerek, Sultanahmet, Süleymaniye, Selimiye gibi şaheserler ortaya çıkartılabilmiştir. Bu durumda Bizans mimarisinden etkilenilmiş olunması rahatsızlık duyulacak bir durum değildir. Bu diğer sanatlar için de geçerli olabilir. Bizim musikimizin ihtişamı, Selçuklu ve Osmanlı ile zirve noktalara ulaşmıştır. Bu muhteşemlik içerisinde Arap, Fars ve Bizans etkisini sentez anlamında görmek bizi şaşırtmamalıdır. Bizim Ortaasya’daki musikimiz ve ses aralıklarımız ile Anadolu’da icra ettiğimiz dizi ve ses sistemi arasında gözle görünür farklılıklar mevcuttur. Etkilenmek ya da sentezlemek farklı şey, tamamen farklılaşmak ya da asimile olmak farklı şeydir. Bu dil bilimi etimoloji açısından da böyledir. Dile katılan bazı yabancı kelimeler, toplum tarafından içselleştirilirse bu o dile monte olur ve bir zenginliktir.

Etkileşim mi Asimilasyon mu?

Musiki açısından düşündüğümüzde en nihayetinde tüm insanlığın işitebildiği yedi temel ses var. Uzak doğudaki ya da Afrika’daki bir kişi ile Avrupa ya da İskandinav ülkelerindeki insanlar farklı frekanslar duymuyorlar. Her insanın kulağı en az 16-20 en çok 20.000 hrtz. duyabilir. Dolayısıyla güzel icra edilecek farklı kültürlere ait müzikler de bize hoş gelecektir. Damak tatlarımız farklı olabilir lakin güzel her yerde güzeldir. Bu arada zevkler ve renklerin de tartışılabilir olduğunu da vurgulamak gerekir.

Sanat ve sanatçı kavramı çok özel kavramlardır. Bu kavramların şarkıcı ya da çalgıcı (enstrümanist) kişilerle karıştırılmaması gerekir. Başta da bahsettiğimiz gibi sanatçı tahayyül gücü sınırsız , kendine özgü , kendine münhasır özgün eserler ortaya koyan kişidir. Birilerinin ürettiği eserleri taklit etmek sanatçılık payesini elde etmeye yetmeyebilir.

Sanat estetik, ahenk ve ince duygular gerektirir. Sanat insanı daha naif ve nitelikli yapar. Kendisi ile barışık, toplum önünde kendini rahat ifade edebilen nesiller yetişmesine vesile olur. İç dünyasıyla barışık olan kişiler, dış dünya ile de barışık olur. Bunu sağlayabilecek en önemli olgulardan biri şüphesiz ki sanat faaliyetleridir. Çocuklarımızın erken yaşlarda ve hatta bebeklik dönemlerinde sanatla iç içe bir ortamda büyümeleri daha sağlıklı bir nesil yetiştirmemize imkan sağlayacaktır.

Hoşça kalın , sanatla kalın.